8 Ağustos 2010 Pazar

Günün Sözü

Do not spoil what you have by desiring what you have not; but remember that what you now have was once among the things you only hoped for.

-Epicurus (341 BC - 270 BC)


Günün Oyunu

Guitar Hero Metallica


Günün Şarkısı

Carry on Wayward Son - Kansas


Günün İşi

Ütü


Günün Yemeği

Kıymalı Pide


Günün Rahatlığı

Kadıköy - Beşiktaş vapurundaki esinti


Günün İçkisi

Apple Pi


Günün Soru İşareti

Mutlu olmak için neden bazen üzülmek gerektiği

1 Ağustos 2010 Pazar

Beklenti

2 saat önce çıkmıştım yola. Güneş hafiften batarken, sanki onu uğurlarcasına rüzgar ılıkça eserken, kendimi çevremden soyutlamak için kulağımda bir IPod, sesi yüksekçe, ellerim cebimde, kendimi korumak istercesine.

Çok düşündüğümü farkettim yürürken bugün akşam güneşinde. Çok düşünüp aksiyon almadığımı. Sonuçları düşüncelerin değil, aksiyonların getireceğini atlıyorum artık. Ne yapmam gerektiğine kendimi ikna etmek için öylesine gömdüm ki kendimi, göremiyormuşum etrafı. Sonu basit bir hayırı duymak bile olsa, özgür olmak için, harekete geçmek gerektiğini atlamışım aylarca, acı çektirmişim kendime.

Aklımda yürümekten bacaklarım hamlamış artık. Son 1 aydır yaptığım sporda olmasa ne halde olacağım acaba? Suadiye D&R semaları Pazar akşamı olmasına ve güneş bir hafta sonuna daha veda ediyor olmasına rağmen tıklım tıklım. Çiftler, erkekler, kızlar, çocuklar, el ele yürüyen yaşlı bir karı koca, her türden insan, ama bir dinginlik var tasvir edilemez. Kararlıyım çünkü, bugün aklımda değil yolda yürüyeceğim.

Sahile indim oradan, klasik, trafik var yine sahil yolunda. Deniz tarafında değil de karşıdan yürüyorum. Çok insan var diğer tarafta. Her ne kadar düşünmek istemesem de, o kadar alışmışım ki, aksiyon alırken bile binbir düşünce var kafamda. İtmek için her birini yapmam gerekeni haykırıyorum kendime. Adımlarım hızlanıyor. Tempolu bir müzik başlıyor shuffle'dan, rahatlatıyor zihnimi, unutturuyor. Ve ardından yıllardır dinlediğimde gözlerimde bir yaş yeşerten slow bir şarkı, benim için çok değerli birine armağan etmiştim zamanında bunu. Her şeyi shuffle'a koymamak gerekiyor demekki.

Güneş yavaşça batarken hissettirmiyor havanın karardığını, 1 saatten uzun süredir, tempolu, aralıksız yürüyorum. Bacaklarım yolu biliyor, beni götürüyor. Gözümde varacağım yer büyüdükçe heyecanlanıyorum. Uzun bir yokuşu çıkıyorum tren yolunun yanından. Bu sokak değil di hayır, bir sonraki. Ve geliyorum.

Sadece bir taksiye binip geri dönmek için. Bugün olmadı. Biraz nefes almam lazım... Bir kaç güne yeniden deneyeceğim. Henüz vazgeçmek yok.

Beklenti... Süründürüyor, ama umut veriyor. Realize etmenin zamanı geldi.

11 Temmuz 2010 Pazar

Başlangıç

En çok yaşanan şeydir belki "başlangıç". Hayata başlarız, büyümeye başlarız, yürümeye başlarız, sevmeye başlarız, korkmaya başlarız, hissetmeye başlarız... Son, başlangıç kadar yaşanmaz belki, ne de başlangıç ve son arasındaki nice tecrübeler. Ama zordur derler başlangıçlara. Gerçekten öyle mi? İnsanoğlu en sık yaptığı şeyden neden bu kadar korkar? Gerçekten başlamak mıdır bize zor gelen? Ya da bir kere başladıktan sonra, başlangıcın sonrasını yaşarken, veya sonda; elde edeceklerimizden, hissettiklerimizden ve hatırlayacaklarımızdan korkmamız mıdır bize başlangıçları zor getiren?

Bu blog'u aslında eskiden çok yaptığım, ama uzun zaman önce bıraktığım bir aktiviteme yeniden dönmek üzere açıyorum. Yıllar oldu yazmayalı hissettiklerimi, duygularımı, yaşadıklarımı, düşüncelerimi, hayalgücümü... Ne itti peki beni yeniden yazmaya? İspanya ve Hollanda'nın 2010 Dünya Kupası'nın final maçında karşılaştığı ve 2. yarının başladığı şu dakikalarda bir sonraki cümlemi düşünmeye neden olan şey ne?

İstiyoruz da yaşıyoruz aslında. Okumak istiyoruz ve okuyoruz, yaşamak istiyoruz ve yaşıyoruz, sevmek istiyoruz, bilmek istiyoruz ve paylaşmak... Mutlu olmak istiyoruz. Kimimiz para kazanmak, kimimiz kariyer peşinde yol almak, kimimiz bir araba, kimimiz daha çok boş zaman, kimimiz bir arkadaş, ama hepimiz mutlu olmak istiyoruz. Mutlu olmak için araçlar istiyoruz. Benim aracım şu an yazmak.

Ne kadar süre isteyeceğim bu aracı kullanmayı bilmiyorum, umursamıyorum da. Sadece elimi klavyemin üzerinde gezdirdiğimde aklımdan geçenleri yazacağım buraya, mümkün olduğunca filtrelemeden, çok özele girmeden, ama yüzeyde zaman kaybetmeden. Blog'un adı "blackboard" kelimesinden kötü bir kelime oyunu. Bir okul tahtası gibi karalamayı planlıyorum burayı. Tebeşir tozlarından korkmaksızın, iz bırakmasın diye fazla bastırmadan. Daldan dala biraz, o an ne varsa aklımda,o an ne istiyorsam araç olarak.

Yazmanın getireceklerinden, ve bittiğinde ardında bırakacaklardan, korkmadan başlayalım.